“80 Yaş Günlükleri’ni yazmaya karar vermiştim. Başlığı çoktan atmıştım da bir türlü başlayamıyordum. İmdadıma Covid-19 yetişti. 80 yaşımla korona günleri örtüştü, 80 Yaş Günlükleri’ne dönüştü. Aslında Kaygı Çağı Günlükleri başlığı da yakışırdı.”
Oya Baydar, bu zor zamanları da anlattığı kitabının önsözünde bu cümlelere yer veriyor. Usta yazarın bu kez kendi notlarını alarak, hem toplumsal olayları, hem günlük hayata ilişkin yaşadıklarını aktardığı kitap aynı zamanda Covid-19’un toplumsal hayattaki etkilerini de takip ediyor.
65 yaş üzeri insanlara uygulanan sokağa çıkma yasağı da kitabın konularından biri. Ömrü boyunca yazmayı ve muhasebe yapmayı bırakmayan usta yazar, bu kararı da eleştirel bir dille yorumluyor:
“‘Hayat eve sığar’ sloganını düşünüyorum. Şımarıklık yapmayayım, köye inmeye kalkışmasam hiç de eve kapanmış değilim. Bahçe, deniz, kırlar… İster bahçede domates biber fidelerinin altını çapala, ister çocuğuna dönüp kır çiçekleri topla -beyaz, sarı papatyalar, mor süsenler, çan çiçekleri, gelincik, yabangülü, tavşanbıyığı, adını bilmediğim çeşit çeşit bitkiler bu bahar koronaya da soğuk havaya da inat pıtrak gibi açtılar- ister deniz kenarına in… Eve girince otur bilgisayarın başına, ister sanal alemde dolaş, ister yaz. Sokağa çıkma yasağı olsun olmasın benim hayatım zaten böyle geçiyordu. Tek ve yerini hiçbir şeyin dolduramayacağı fark: Eşimle, dostumla, misafirlerimle, bahçeyi çapalamaya, domates biber fidelerini ekmeye gelen Kepsutlu Mustafa’yla -artık gelemiyor-, yağmurlarda çökmüş bahçe duvarını onaran Yunus Ustayla, manav Ahmet’le, yufkacı Gül’le, Meydan Kahve’de Adalı kadınlarla, kısaca insanlarla görüşememek. (…) Bu “normal”e razı değilim. İnsanlarla göz göze bakışmadığım, ellerini tutmadığım, sıcaklığını hissetmediğim, kava bile etsem yüz yüze, yumruk yumruğa gelmediğim, sevgiyle sarılmadığım bir dünya ekranlarda donup kalmış ölüler dünyasıdır bana göre.”
Can Yayınları’ndan çıkan kitap 320 sayfa.
Oya Baydar, 1940’ta İstanbul’da doğdu. Notre Dame de Sion Fransız Kız Lisesi’nin son sınıfında yazdığı “Allah Çocukları Unuttu” adlı gençlik romanı büyük bir şöhret kazandı ama neredeyse okuldan atılmasına da sebep olacaktı. 1964’te İÜ Sosyoloji Bölümü’nü bitirdi. Aynı yıl bu bölüme asistan olarak girdi. “Türkiye’de İşçi Sınıfının Doğuşu” konulu doktora tezinin Üniversite Profesörler Kurulu tarafından iki kez reddedilmesi üzerine öğrenciler olayı protesto için rektörlüğü işgal ettiler. Daha sonra Ankara Hacettepe Üniversitesi’ne sosyoloji asistanı olarak girdi. 1971’deki 12 Mart Askerî Müdahalesi sırasında, tutuklandı ve üniversiteden ayrıldı.
1991’de yazdığı “Elveda Alyoşa” adlı öykü kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı’nı, 1993 yılında da “Kedi Mektupları” adlı romanıyla Yunus Nadi Roman Ödülü’nü aldı. Tarih Vakfı ve Kültür Bakanlığı’nın ortak yayını olan İstanbul Ansiklopedisi’nde redaktör ve Türkiye Sendikacılık Ansiklopedisi’nde genel yayın yönetmeni olarak çalıştı. “Sıcak Külleri Kaldı” romanıyla 2001 yılı Orhan Kemal Roman Armağanı’nı, “Erguvan Kapısı”yla da 2004 Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü’nü aldı. Romanları 30 dilde yayımlandı. “Hiçbiryer’e Dönüş” romanıyla Carrical Akdeniz roman ödülüne değer görüldü.