Kelimenin tam manasıyla “Anadolu’nun bağrından kopan” ve 62 yaşında olmasına rağmen projelerini anlatırken 22 yaşında bir delikanlının heyecanını taşıyan Hasan Kum, ezber bozan hikayesini TED Talks da dahil olmak üzere birçok platformdan gençlerle paylaşmaya devam ediyor.
Hayallerini ve en önemlisi de geçen yıllarla birlikte daha da büyüyen ideallerini “tırnakları ile kazıyan” bu tutkulu adamla heryasta.org okurları için bir söyleşi gerçekleştirdik.
1958 yılında o zamanlar Bolu’ya bağlı olan Düzce’nin Gölyaka ilçesinde doğdum. 6 yılı Gölyaka’da okuduktan sonra Sakarya’nın Hendek ilçesinde ortaokulu bitirdim ve tahsil hayatı benim için o noktada bitti. Vakit kaybetmeden iş hayatına atılmak durumundaydım ve şartlar beni İstanbul’da işçi olarak çalışmaya itti. İstanbul’a gidişimden 2 yıl kadar sonra da 1976 yılında yine işçi olarak Avusturya’ya gittim ve tam 18 sene Avrupa’da çalıştım. Şu an 4 çocuklu bir aile babası olarak bir yandan çiftçilik yapıyor bir yandan da icatlarımla uğraşıyorum.
Her zaman söylüyorum ben son derece “milli” bir insanım. Yani benim için kendi ülkemin ve milletimin kalkınması her şeyden daha önemli. Avrupa’ya aileme daha iyi bir yaşam sunmak için gittiysem de bu coğrafyada olmak bana bambaşka kapılar açtı. Çünkü Avusturya’da Avrupa’nın kendine has araştırma kültürünü ve oradaki teknolojik gelişmeleri yerinde inceleme fırsatı buldum. Başlarda gördüklerimden çok etkilensem de kafamda zamanla şu soru oluşmaya başladı: “Böyle şeylere özenmek yerine neden daha iyilerini ülkemizde yapmayalım?” Orada yaşadığım sürece birçok insanla fikir alışverişi yapıp icat dünyasının içine dahil olunca, benim onlardan hiçbir eksiğimin olmadığını görmeye başladım. İşte bu noktada ülkeme dönüp öğrendiklerimi icraate dökme hayali başladı ve 1994’te yurda kesin dönüş yaptım. Zaten Avrupa’ya giden işçi kardeşlerimizden biraz farklı düşündüğüm için de birikimimi ev–araba almaya değil, atölyemi kurmak ve projelerimi ilerletmeye kullandım.
Evet, kendimi mucit olarak tanımlıyorum. Çünkü ben ”buluş” değil “icat” yapıyorum! Çünkü buluş, tesadüfen keşfedilmiş bilimsel gerçekleri ifade ederken icat kavramı, içinde “sıfırdan geliştirme” özelliğini de barındırıyor. Ancak ne yazık ki Avusturya’dan Türkiye’ye döndüğüm yıllarda ülkemizde “icat” sözcüğünün tanımı bile doğru dürüst yapılamıyordu. Hatta ülkemizde icat değil “bir benzer” şeklinde anılan muadil ürünler yapılıyordu.
Bir benzer ürün dediğimiz ise basitçe şu: Diyelim ki sıfırdan geliştirilen bir ürünün patent süresi doldu. İşte böyle bir durumda kanun size o ürünün bir benzerini yapma hakkı tanıyor. Yani siz sıfırdan bir şey geliştirmiyorsunuz ama kanundaki bir boşluktan faydalanarak “yeni gibi duran” bir ürünü sunuyorsunuz. Bu tarz ürünlerin ticari katma değeri olabilir mi? Elbette olabilir. Ancak bu tarz ürünlerin gelip geçici ürünler olduğunu ve birer icat olmadıklarını kabul etmek gerekiyor. Yani orjinal olmayan ürünlerle kalkınmayı beklemek bir hayalden ibarettir diyebiliriz.
Bu tutku bende çok eskiden beri var. Çocuk yaşlarda da aletlere, makinelere ve yeni şeylere kafa yormaya meraklıydım, Avusturya’da işçi olarak çalıştığım gençlik yıllarımda da… Ancak Türkiye’ye dönüp kendi atölyemi kurmak, sonrasında da bu işleri bir şirket adı altında yürütmek tabii ki hızlanmamı sağladı. Bugün, son yaptığım icatla birlikte sayısı 37’yi bulan bir liste var elimizde. Gücüm el verdiğince de yeni ürünler geliştirmek, bunları patent altına almak ve uluslararası arenada tanıtmak için elimden geleni yapacağım. Çünkü ülkemin kalkınmasını can-ı gönülden arzu ediyorum ve bu kalkınmanın da ancak yüksek bir ihracat hacmi ile mümkün olacağını biliyorum.
Dediğim gibi elimde sayısı 37’yi bulan bir patent listem var. Yıllar önce fındık hasadını kolaylaştırmak için bir makine geliştirmiştim ve bu makine piyasada mevcut olanlardan çok farklıydı. Zeytin, ceviz gibi sayısız ürünün hasadında kullanılabilecek bu ürünü üretmeye belki gücümüz yetti ama büyük projelerde mecburen devlet desteğine ihtiyaç duyuyoruz. Örneğin otomobillerde yakıt tüketimini %20’lere kadar azaltan dairesel şanzıman sistemimiz ve dikey rüzgar türbin modelimiz ancak devlet ve üniversitelerin desteği ile hayata geçebilecek ölçekte projeler. Ancak maalesef ne bakanlık, ne üniversiteler ne de büyük sanayicilerden gerekli desteği göremiyoruz. Ve günümüzde ABD, Japonya, Almanya ve Hollanda gibi gelişmiş sanayileri yakalayabilmek için uçmamız gerekirken ne yazık ki halen emekliyoruz. Biz de şirket olarak kendi imkanlarımızla yurtdışı fuarlara katılıyor, bazı mütevazı destekçilerimizin ve sosyal medyanın yardımıyla da sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Mutlaka oluyor. Özellikle sosyal medyanın hayatımıza girmesinden sonra YouTube’a yüklediğimiz icat videoları gençler tarafından büyük ilgi görmeye başladı. Mesela YouTube’a yüklediğimiz Çek-Yat Projesi videosu 2 milyonu aşkın defa izlendi. Hal böyle olunca buralardan yorumlar ve mesajlar da çokça geliyor. Elimden geldiğince bu işlere merakı olan ya da mucitlikle ilgili soruları olan gençleri geri çevirmemeye çalışıyorum. Çünkü bu tarz işlerde başarılı olmak için hevesin kırılmaması çok önemlidir. Yine vermek istediğim mesajların daha çok genç insana ulaşması için beni konuşmacı olarak çağıran kurumları elimden geldiğince kırmamaya çalışıyorum
Ben bu işlere 30 metrekarelik küçücük bir atölyede başladım ve daha önce de söylediğim gibi lise ya da üniversite eğitimi almadım. Yani herhangi bir dalda akademik uzmanlığım yok. Ama hayatım boyunca, okula devam edemeyip genç yaşta çalışma hayatına atılmaktan da hiç gocunmadım. Çünkü her ne iş yaparsanız yapın en iyi şekilde yapmak ve durmaksızın üretmek insanı değerli kılar. Ben de bu yaşıma kadar neyin ucundan tuttuysam o işin hakkını vermeye gayret ettim. Bu yüzden vakit ayırıp bizi okuyanlara yegane mesajım, yaş; cinsiyet, maddi imkansızlıklar ve eğitim durumu gibi faktörlerin üretmeye ve yeni şeyler düşünmeye engel olmadığıdır. Ve hiçbir zaman unutmamak gerekir ki insan her yaşta ayrı şekilde kıymetlidir.