Noam Chomsky çağımızın yaşayan en büyük düşünürlerinden biri. Chomsky, uzun yıllardır dil ve zihin ilişkisi olmak üzere birçok farklı konuda devrim niteliğinde bilimsel çalışmalarını sürdürüyor. Bununla beraber kamusal bir entelektüel olarak da güncel siyasi meseleler üzerine halen aktif olarak görüş bildirmeye devam ediyor. Chomsky’nin dehası ve meselelere getirdiği zihin açıcı yaklaşımlar sebebiyle gerek medyada gerekse de akademik dünyada kafasında soru birikintileri ya da mevcut durumu çözemeyenler bir tür danışma servisi görevi de görüyor. Eternal Sunshine of the Spotless filminden bildiğimiz Fransız yönetmen Michel Gondry de aklındaki soru kitapçığıyla Chomsky’nin karşısına dikilenlerden biri olmuş ve bu hasbihâlden 2010 yılında yayımlanan “Is The Tall Man Who is Tall Happy?” (Uzun Boylu Adam Mutlu mu?) isimli bir belgesel ortaya çıkmıştı.
“Is The Tall Man Who is Tall Happy?”de Gondry meraklı ve çoğu zaman heyecanlı bir şekilde Chomsky’e hayatı ve çalışmaları üzerine sorular sormuş sonra da Chomsky’nin yanıtları üzerinden çizimler yapıp onları birer animasyona dönüştürmüştü. Bu animasyonları Gondry’nin neredeyse eski usul elle çizdiğini ve kendi görsel dünyasına has bir şekilde gerçeküstü öğeler taşıdığını söyleyebiliriz. Bununla beraber Gondry’nin film boyunca kendisinin de dalga geçtiği Fransız aksanlı İngilizcesi bazen Chomsky’le aralarında az da olsa iletişim sorunu çıkarsa da (filmin mizahi tarafını da bu aksan ve iletişim kopukluğu oluşturuyor) Gondry ve Chomsky bir saati aşkın bir süre hayatın neredeyse her alanı hakkında konuşuyorlar. Özellikle Chomsky’nin görmüş geçirmiş bir bilge edasıyla sabırla ve sakin bir ses tonuyla sorulara konulara yaklaşımı ve onun cümleleri üzerine gelen Gondry çizimleri filmi tüm zamanların en ilginç belgesellerinden biri haline getirmişti.
Gondry ve Chomsky’nin sohbeti düşünürün çocukluğu ve ilk hatırladığı anılardan başlayıp, bellek, aydınlanma teorisi, “büyüsünü yitiren dünya”, bilişsel bilim, dil ve zihin arasındaki ilişkiye ve hayatın anlamına kadar uzanıyor. Gondry, sohbete Chomsky’e “İlk hatırladığınız hatıra nedir” diye başlıyor. Chomsky biraz düşünüyor ve kalabalık bir ailede büyüdüğünü yemek yemeyi sevmediğini, lokmaları uzun uzun çiğnediğini anlatıyor. Sonra babasının ona verdiği Yahudilikle alakalı din derslerini birlikte Tevrat okuduklarını aktarıyor Gondry’ye. Küçük yaşlarda ölümden ve dünyanın yok olmasından çok korktuğunu ve bu korkusu yüzünden geceleri zor uyuduğunu söylüyor. Chomsky’nin hayatındaki bu detay önemli, çünkü batıl inançlara dair şüpheyi ve bilimin neden sonuç ilişkisine dayalı sıkı ilişkisine dair zihnini harekete geçiren ilk kırılma bu anlarda olmuş. Çünkü yaşı biraz daha büyüdüğünde okuduğu David Hume gibi düşünürler sayesinde insanın bu dünyayı anlama ve yorumlama yetisinin nedenlere ve sonuçlara bağlı olduğunu anlamasıyla beraber geceleri basan korkular da kaybolmuş.
Bu noktada David Hume’dan yardım alacak olursak: “Olgusal duruma ilişkin tüm muhakemeler Neden Etki ilişkisine dayanıyor görünmektedir. Yalnızca bu ilişki yoluyla belleğimizin ve duyularımızın apaçık verilerinin ötesine geçebiliriz”. Chomsky’nin her çocuğun başına gelmiş belirsiz, tanımlamayan şeylerden, gerçeküstü öğelerden korkma hatırası ve aynı şekilde başa çıkma çabası aydınlanma teorisiyle de paralel ilerleyen bir durum bir anlamda. Modernlikle beraber oluşan aydınlanma teorisi dünyanın tanımlanamaz, bilinmez gerçek üstü bir yer değil tam aksine belirli yasaları ve bilimsel kurallara bağlı bir sistem olduğunu vurguluyordu. Dolayısıyla dünya artık büyülü bir yer değil tam aksine her fantastik gibi görünen olayın ardında mantıklı bir sebep olduğu ortaya çıkıyordu. Bizi doğru yere sürükleyecek olan şey de şüphecilik oluyor. Chomsky için Descartes, Hume gibi düşünürler bu noktada kıymetli bir yol açmış görünüyor. Belgeselin bu noktasında Chomsky, epistemolojiden, Galileo’ya, Newton’a varana dek modern bilimin nasıl ilerlediğini ve hangi düzlem üzerinde kurulduğunu oldukça zihin açıcı bir şekilde anlatıyor. Gondry sohbetin bir noktasında Chomsky’ye eşinin astrolojiye inandığını söylüyor buna şiddetle karşı çıkmak yerine sakince “Bu tip şeylere inanmak irrasyonel bir davranış bana göre” diyor. Nihayetinde sadece ampirizme ya da pozitivizme yaslanan bir dünya tahayyülü bazen su kaynatabiliyor insanlar irrasyonel durumlara inanç gösterebiliyorlar. Dil ve zihin ilişkisi Chomsky’nin ana çalışması olduğundan belgeselin bir başka ağırlık noktası oluyor. Chomsky, dil ve zihin arasındaki ilişkiyi, dilin dünyayı anlamlandırma ve yorumlama konusundaki işlevi üzerine zihin açıcı bir sohbetin parçası oluyor filmde.
Is The Tall Man Who is Happy? belgeseli sadece ciddi bilimsel ve teorik meselelerin tartışıldığı bir yapım değil. Gondry, belgeselin bir noktasında Chomsky’ye sakıncası yoksa eşinin vefatından sonra nasıl hissettiğini soruyor. Tüm belgesel süresince bilimden, felsefeye zor soruların altından başarıyla kalkan Chomsky ilk defa sessizliğe bürünüyor. Duruyor, konuşmuyor bir süre… Ne diyeceğini bilemiyor. Buna net bir yanıtım yok diyor. Sonra Chomsky ve eşini Gondry’nin çizimleriyle bulutların üzerinde bisiklete binerken görüyoruz. Düşünür bu noktada eşiyle tanışmalarını birlikte neler yaptıklarından bahsediyor. Hayatı başlanılan ve biten bir süreç olarak gören ve sonrasında da sadece boşluğun kalacağına inanan Chomsky için yanıtlanması, açıklanması hatta başa çıkılması gereken en zor süreç bu olsa gerek. Chomsky de beklemediği yerden karşılaşmış bu vaziyetle, nasıl başa çıkacağını tam kestirememiş görünüyor. Ekşi Sözlük’te “Burcina” isimli kullanıcı belgeseli bu anında tüm dünyanın hayranlık duyduğu Chomsky’nin herkes gibi göründüğünü söylüyor. Gondry, bu soru üzerine “Sizi ne mutlu eder” diye devam ediyor, Chomsky yine tekliyor. Bu konu üzerine düşünmediğini, eşinin vefatından sonra pek dışarıya çıkmadığını ama sinemaya gitmeyi ve dışarıda yemek yemeyi sevdiğini söylüyor.
Hayatın anlamı ne? Bu klişe sözcükle ne çok karşılaşıyoruz hepsinde de hayat boş tadını çıkarın gibi beylik laflarla yanıt bulunmaya çalışılıyor. Gerçekten hayatın anlamı nedir? Mavi gezegende akıp giden zamanın manası, nedeni ne olabilir? Ne yapıyoruz burada? Filmde Chomsky’nin bilge sessizliğinden şu yanıt çıkabiliriz belki de: Sonunun nereye varacağını bilemediğimiz hayat denen kısa süreç anlamı hikâyenizi oluşturan küçük sıradan detaylarda gizli olabiliyor. Yaşama büyük anlamlar yüklemeden, birine duyduğunuz bağ, mutlu bir an, özlenen aile buluşmaları, tek başına yenilen yemek belki film izlemek bazen yeterli olabiliyor. Chomsky’nin belgeselin bir yerinde dediği büyük bilimsel buluşlar bile küçük detaylardan hareketle oluşmuş. En sıradan görünen şeyler bile çoğu zaman yola devam etmek için kıymetli bir bahane olabiliyor. Chomsky’nin halen inatla devam ettirdiği gibi… Netice itibariyle Chomsky halen mevcut pandemi koşullarından, iklim krizine ve demokrasinin su kaynatmasına dair düşünmeye, fikir üretmeye ve bize gelecek adına ne yapabileceğimize dair öneriler sunmaya devam ediyor. Dünyasal zaman içinde devam ediyorsak şayet onunla başa çıkma ve ya da yaşamı anlamlı kılmaya devam etmeliyiz. Is The Tall Man Who is Happy? Hayat, evren ve her şey hakkında bilgi bir insandan yaşam dersleri kıvamında iyi ki Chomsky ile aynı zamanda denk düşmüşüz…