1986 yılında Şanlıurfa’da tarlasını süren Şavvak Yıldız bulduğu heykeli Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’ne teslim etmese, bugün “Tarihin sıfır noktası” olarak nitelenen Göbeklitepe’den haberimiz olmayabilirdi. Göbeklitepe’nin keşfi, insan medeniyetinin 12 bin önceye çekerek, dünya tarihinin en büyük keşifleri arasına girdi, UNESCO Kültür Mirası listesine alındı.
Türkiye birbirinden farklı çağlarda, birbirinden farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan bir ülke. Ege’den Doğu Anadolu’ya kadar farklı coğrafyalara yayılan ver her biri başka önem taşıyan bu kültür miraslarının kendileri kadar ortaya çıkış hikayeleri de anlatılmaya devam ediyor.
Dünyanın en önemli fotoğraf ustalarından Ara Güler’in Aphrodisias Antik Kenti’ni keşfi de en az kentin kendisi kadar ilgi topladı. 1958 yılında Hayat Mecmuası için Kemer Barajı’nı fotoğraflamaya giden Güler, yolculuğu esnasında bir gün Geyre Köyü’nde mola verir. Sonrasında “Aphrodisias’ın Çığlığı” kitabında bu olayı sözlerle anlatır:
“Her şey 1958 yılının sonbahara yakın bir yaz gününde büyük bir rastlantı sonucu başladı. O sabah elimdeki bütün filmleri bitirinceye kadar ne bulduysam hepsinin fotoğrafını çektim. 1958 yılında, hiç bilmediğim, adını bile duymadığım bu pek sayın Geyre köyü ile ilk tanışmam böyle oldu.”
Köy antik kentin içinde yaşamakta, evlerin tavanında antik kentin sütunları kullanılmakta, çocuklar sütun başları arasında oynamaktadır. Ara Güler’in keşfi dünyada büyük ses getirir. İngiltere’de yayınlanan Architectural Review dergisi Aphrodisias’ın fotoğraflarını yayınlar ve hikaye giderek ünlenir.
İstanbul farklı dönemlerde farklı kültürlere ev sahipliği yapan, tarihiyle sık sık şaşırtan bir şehir. Her dönemde önemini koruyan şehrin görkemli tarihi şaşırtmaya devam ediyor. Marmaray kazıları sırasında ortaya çıkan bulgular da bu şaşkınlığın bir parçası. Ulaşım sorunun çözülmesi için başlatılan Marmaray projesi sırasında, antik dünyanın en bilinen limanlarından biri Theodosius Limanı ortaya çıkartıldı. Keşifte 5 ile 10. yüzyıllar arasındaki zaman dilimine tarihlenen 36 adet batık gemi kalıntısının oldukça iyi korunmuş halde günümüze ulaşmaları ayrıca buluşu önemli hale getirdi.
2150 m rakımda, dağlar arasında gizlenmiş anıtsal heykeller, kabartmalar 2 bin yıl boyunca pek fazla insanın dikkatini çekmedi. Adıyaman’ın Kahta ilçesinde, 2150 m yüksekliğindeki Nemrut Dağı ve yamaçlarındaki heykeller tarihin önemli sırlarını taşıyor. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı bu mezar anıt, devasa heykelleriyle yüzyıllar boyunca yaşamaya devam etti. Keşfiyse ancak 1881 yılında mümkün oldu. Burayı görüp merak eden Alman demiryolu mühendisi Karl Sester konu hakkında mektuplar yazar. Berlin’deki Prusya Bilimler Akademisi’ne ulaşan mektupla, akademi arkeolog Otto Puchstein’ı Sester’le buluşması ve daha detaylı bir araştırma yapması için gönderir. İki kişilik bu ekip, Fırat Nehri boyunca keşfe çıkar. Puchstein önce çözemediği yazıların üzerinde 1 yıl kadar çalıştıktan sonra, kitabelerin Kommagene Krallığına ait olduğunu keşfeder. Keşif Helenistik dünyanın en önemli keşfi olarak kabul edilir.