Bu sene kulağınıza şu kelimeler çokça çalınmış olabilir: Kimchi, matcha, probiyotik, ketojenik, mikro besin. Bu beşi 2019’un en popüler besin trendleri arasında başı çekiyor.
“Nasıl yani? Beslenmenin de mi trendi var?” demeyin, hatırlayın, bir zamanlar kolesterol suçlusu ilan edilen yumurta raflarda ne de mahzun duruyordu?
Beslenme trendleri var ama bu son yıllarda daha akılcı temeller üzerine kuruluyor. Eskiden ulaşılması zor yiyecekler moda olurken, artık insanlar ulaşılabilir, sağlıklı ve basit yiyecek arayışına yönelmiş durumda. Bunun nedenini beslenme politikaları üzerine çalışan Dr. Shelley Balanko “insanların da beslenme üzerine sorumluluk alması isteğiyle” açıklıyor. Bu da şu demek, artık gıdalarımızın hangi koşulda sofraya geldiği, nasıl bir tarım sürecinden geçtiği, o süreçte çevreyle uyumlu olup olmadığı da tüketicinin ilgi alanlarına giriyor. Bu hem daha duyarlı bir tüketici profiline işaret ediyor, hem de daha sürdürülebilir gıda arayışına.
Biraz daha net bir örnek verelim. 20. yüzyıl başında moda olan havyar, mersin balıklarının neslini ciddi anlamda tehdit eden bir soruna dönüştü. Yine kakao tüketimi, Amazon ormanları için bir tehdit oluşturuyor. Bu dönemin tüketicisiyse, pahalı ve nadide yiyeceklerden ziyade, bir sonraki jenerasyona da yetecek kaynaklar kullanma bilinci geliştirme eğiliminde.
Dolayısıyla artık moda olan ürünlerin öne çıkan özelliği yüzyıllardır kullanılan, kolay erişilen sağlıklı besinler olması.
Mesela bu yılın en popüler yiyeceklerinden biri ne biliyor musunuz? Tahin.
Çocukluğunuzdan beri havalar soğur soğumaz aklınıza gelen tahin-pekmez ikilisinden tahin artık uluslararası bilinirliğe sahip ve salatalardan, sandviçlere; keklerden, ekmeklere; et yemeklerinden, balıklara uzanan bir kullanım çeşitliliği var.
Uzmanlara göre bu kadar popüler olması hiç şaşırtıcı değil, birincisi tohumlardan oluşan bir besin. Susamdan yapılıyor. İkincisi sağlıklı yağlara sahip. Üçüncüsü Omega 3 ve E vitamini sahip olduğu bileşenlerden yalnızca ikisi. Bu güzel bir haber, Japonya’ya gittiğinizde tahin derseniz, kimse şaşırmayacak.
Asya mutfağının olmazsa olmaz baharatı zerdeçal da uluslararası şöhreti yakalayan yiyeceklerden. Hindistan’daki Holi Fest’te her tarafı sarıya boyayan zerdeçal, antitoksidan etkisiyle otoimmün hastalıklarla karşı bağışıklığı güçlendirmek için kullanılıyor. Zerdeçal kadar popüler olan tanıdık bir baharat daha var: Sumak. Sumak da artık Ortadoğu coğrafyasını çoktan aşan lezzetlerden.
Her coğrafyada kendine ait bir isim bulan turşular da probiyotik içerikleriyle yeniden ve güçlü bir şekilde sofralara döndüler.
Bir de bu yıl popüler olan ama eskiden beri bilinegelen yiyecekler var. Yüzyıllardır tüketilen bakliyatları filizlendirerek tüketme yeni yaygınlaşan bir trend. Bunun için organik tohumlar seçiliyor, tohumun çeşidine göre değişen sürelerde filizlenen bakliyatlar salatalarda yemeklerde kullanılıyor. Filizlendirmeyle beraber besin değeri artıyor, sindirimi kolaylaşıyor.
Ne kadar farklı modalarla karşımıza çıksa da modası hiç geçmeyen trendse, su içmek. İster içine limon koyun, ister zencefille tatlandırın, ister soğuk, ister sıcak olsun, her durumda uzmanların ilk cümlelerinden biri şu: Su içiyor musun?
Zaten bu soruya evet cevabı vermeyenler, su içme alışkanlıkları yerleşene kadar ikmale kalıyor.
Bugünün tüketicisi sofrasında yalnızca besin değil; minimum işleme, doğal içerik, sosyal adalet de arıyor. O yüzden beslenme trendleri değişse de bundan sonrası için üreticilerin dikkat etmesi gereken kriter değişmeyecek: “Bu gıdalar nereden geldi? Çevreye zarar verdi mi? Tohumları doğal mı? Laboratuvar ortamında mı işlendi? Sorularımıza dürüst cevaplar vermelisiniz.”