Pandemi süreci, evde yalnız yaşayan yaşlıların durumunu daha zor bir hale getirdi. Sadece alışveriş ihtiyaçlarının karşılanması, dışardaki işlerinin halledilmesi gibi zorunlu durumlarda sıkıntı yaşamadılar; sosyalleşme, egzersiz gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak imkanını da bulamadılar.
Bu özel durum dışında da fiziksel sorun yaşayanlar, ailelerinden uzakta olanlar ve sosyalleşme imkanları az insanlar için Yaşlı Bakım Merkezleri giderek daha da önem kazanıyor. Buket Yaşlı Bakım Merkezi de, hem hastalık yüzünden özel bakıma ihtiyaç duyanların, hem yalnız kalmak istemeyenlerin ihtiyaçlarını karşılamalarına yardımcı olan bir kurum.
Burayı ziyaret ettik, yaşamını burada sürdürenlerle konuştuk. İsteklerini, beklentilerini dinledik. Bakım Evi’nin misafirleri uzmanların sıklıkla dile getirdiği sosyalleşme ihtiyacının önemini vurguluyor, yaşıtlarıyla bir arada olmanın kendilerine kattıklarını anlatıyor.
Aysel Görencan kalçasını kırdıktan sonra yürüme zorluğu yaşadığı için Buket Bakım Evi’nin misafiri olmuş. Burada hem egzersiz yapmasına yardım ediliyor, hem de sağlığı izleniyor:
“Bu yaşta yürüteçle yeniden yürümeyi öğreniyorum. Kalça kırığı sorunu yaşadım, evde düştüm. Sporun bu yaşta da çok etkili olduğunu düşünüyorum. Hareket etmem çok azalmıştı evde. Çocuklar da haliyle ‘aman anne dikkat et’ diye uyarıyor, endişeleniyorlardı. Buradaki uzman arkadaşların gözetiminde yeniden yürümeye başladım. Hareketin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anladım.”
Çocuklarıyla bir aradayken, bir bakım merkezine gitmeyi hiç düşünmemiş. Ancak burada geçirdiği süreç fikrini değiştirmiş:
“İstanbulluyum. Odalar Birliği’nden emekli oldum. Tam buraya geldim, kapanma başladı. Başta burada kalma fikri zor gelmişti ama alıştım. Evde yardımcıyla berabersiniz. Burada çok farklı. İnsanın yaşıtlarıyla bir arada olması çok başka. Yaş icabı anlaşıyoruz. Apartman da iyi, güzel ama burada mutluyum. Başıma böyle bir kaza gelmese, gelmeyi düşünmezdim fakat şimdi de eve dönmeyi düşünmüyorum. Belki bir kahve içmeye dönerim. Kendimi daha sıhhatli hissediyorum, ilacım, vitaminim kontrol altında.”
1940 doğumlu Yılmaz Eskiil, 8 aydır burada. Aktivitelerin aranılan isimlerinden biri. Sık sık koro çalışmalarına katılıyor, konserde yer alıyor:
“Evimi özlüyorum, gitmek istiyorum arada. Ancak aktivite bakımından burası daha iyi tabii. İki tane kızım var, evliler. Burada sağlık kontrollerine dikkat ediliyor, evde bu kadar özen gösteremiyorsunuz ister istemez.”
Yılmaz Bey yıllarını çalışmaya adamış, ömrü boyunca mesleği mimarlık üzerine üretmeye devam etmiş:
“Mesleğim mimarlık. Türkiye’de okulumu bitirdikten sonra Milli Eğitim Bakanlığı’ndan aldığım bursla yurt dışına gittim, orada yüksek lisansımı yapıp döndükten sonra beni Konya Selçuk Üniversitesi’ni kurmak üzere görevlendirdiler. Sıfırdan bir üniversite kurduk. Sıralar biz oraya gittiğimizde geldi. Senelerce orada çalıştım, sonra oradan emekli oldum. Mimarlık dersleri verdim. Emekli olduktan sonra da 15 sene çalışmaya devam ettim. Mimarlık zaten ölene kadar süren bir meslek. Bir yerde bıraktım diye bir şey yok. Yaptığınız sürece yapıyorsunuz. Ben de aralıksız çalıştım.”
1944 doğumlu Belma Savaşer Türkiye’nin ilk bilgisayar programcılarından. Akbank’ta bilgisayar programcısı olarak çalıştıktan sonra çocuklarına bakmak için ara verdiği çalışma hayatını otel müdürü olarak sürdürmüş:
“İstanbul doğumluyum ama çocukluğum babamın memuriyeti nedeniyle Anadolu’da geçti. Üniversite tahsilimi İstanbul’da yaptıktan sonra, masterdan sınıf arkadaşım Yılmaz Savaşer’le evlendim. İki çocuğum vardı, annem vefat edince benim de iş hayatım bitti. Çocuklar büyüyünce tekrar çalışmaya başladım, 12 sene otel müdürlüğü yaptım.”
O da buraya iyileşmek için gelenlerden:
“2006 yılında bypass oldum. Sonrasında sağ tarafıma felç geldi. İyileştim. Sonrasında sol tarafıma felç geldi. İkinci felcim geldiği sırada pandemi başlamıştı, eşim de bakamadı. Burada yeniden yürümeyi öğrendim, paralel barda egzersizlerle sol tarafımdaki felç de iyileşti. Ben burada kaldığım için eşim de aşçılık yapmayı öğrendi. Her akşam görüntülü konuşuyoruz.”
Sosyalleşmenin etkilerinden bahsedenlerden biri de Belma Hanım:
“Burası o kadar yoğun ki, bazen boş vaktimiz bile olmuyor. Boyama dersleri var, abajurlar, ebrular yapıyoruz.”
1942 doğumlu Ayla İpekçi, Türkçe öğretmeni. Yemeklere yardım etmeyi çok seviyor ve ara ara mutfakta kendi tariflerini de uyguluyor.
Eşini kaybettikten sonra evde yalnız kalmış:
“Üç çocuğum var, okudular. Bir kızım öğretmen, bir kızım bankası, oğlum yurtdışına çalışıyor. Oğlum düşünmüş burayı. Benim yalnız kalmamı istemiyordu. Ben de kimseyi rahatsız etmek istemem, çocuklarım da huyumu bilir. Bir gün ‘Anne seni bir yere götüreceğim, beğenirsen burada kalabilirsin’ dedi. Benim büyüdüğüm zamanlarda böyle yerler farklı görülürdü. O yüzden olumsuz bir intibaı vardı bende ama geldiğimde şok oldum. Arkadaşıma rastladım, muhidimden kopmamış gibi oldum. Normalde karşılaşamayacağımız insanlarla karşılaşıyoruz, rahat ediyorsunuz.”
Banu Tunca, personel sorumlusu ve gün boyunca işleyişin nasıl ilerlediğini denetleyen isimlerden. Herkesle irtibat halinde, insanların beklentilerini ve isteklerini dinliyor:
“Bazen bizim de günlük sorunlardan moralimizin bozuk olduğu oluyor. O zamanlarda çok kez, buradaki misafirlerimizle konuşup moral bulduğumu biliyorum. Mesela Yılmaz Bey her zaman ‘Hiç üzülmeyin, dertler geçer’ der ve bunu öyle söyler ki, kendinizi iyi hissedersiniz.”
Bakım Evi’nde belli bir düzen var ve insanlar bu düzene uyarken gündelik hayattan kopmamış oluyorlar:
“Saat 9’da kahvaltı var. İstisnalar oluyor ama genellikle yemek saatlerinde bir araya geliyoruz. Topluca hareket etmek, etkinliklere katılmak motivasyonu yüksek tutuyor. Odalarda geçirecekleri zamanlar zaten onlara ait, biz belirli saatleri bir arada geçirerek, sosyalleşmeyi sağlamaya gayret ediyoruz.”