Her YaŞta
agesa-logo

Doğru bilgiye ulaşmak yaşlılarda kaygıyı azaltıyor

 Doğru bilgiye ulaşmak yaşlılarda kaygıyı azaltıyor

Prof. Dr. Mutlu Binark ile pandemi sürecinde yaşlı nüfusun enformasyona erişimini araştıran  “Covid 19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” çalışmasını konuştuk. Binark, bilgiye doğru erişimin yaşlı nüfusun kendini güvencede hissetmesinin önemli bir koşulu olduğunu vurguluyor. 

65+ nüfus pandemi süreciyle birlikte en çok konuştuğumuz toplumsal kesimler arasında yer alıyor. Siz de onların enformasyona ulaşma süreçlerini merkeze alan bir araştırma gerçekleştirdiniz. Bu çalışma nasıl şekillendi?

Sürecin başında yanlış enformasyona maruz kalındı. Bu hem hastalığın nasıl yayılacağı hem virüsten nasıl korunulacağıyla ilgiliydi. Türkiye’de konunun uzmanı olmayan kişilerin ana akım televizyonda veya gazetelerde yaptığı değerlendirmeler, halkın halk sağlığı açısından doğru enformasyona ulaşmasına engel oldu. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ilk başta maske takmanın zorunlu olduğuna dair bir açıklama yapmamıştı. Siyasi liderler de popülist davranarak, özellikle İngiltere’de, ABD’de maske takmamayı bir tür vatanseverlik haline dönüştürdü. Şimdi kendileri de takıyorlar. Dolayısıyla hem medya söyleminde hem siyasetin söyleminde hastalığın ne olduğuna, nasıl yayıldığına ve nasıl korunulacağına ilişkin doğru enformasyon ilk başlarda üretilemedi. Türkiye’de geleneksel medyanın kullanım oranları çok yüksek. Tabii ki sosyal medyayı kullanıyoruz ama televizyon bilgiye ulaşmada hala önemli bir araç. Özellikle haber konusunda. Covid 19 sürecinde medyada bir buçuk ay konunun uzmanları yerine ilgisiz uzmanlarla halka zaman kaybettirildiğini düşünüyorum. Bununla ilgili araştırmalar yapılmalıydı. Biz de bu süre içerisinde TÜBİTAK’a bir araştırma önerisi sunduk. Covid 19 sürecinde Türkiye’deki yaşlıların enformasyon arayışı ve buldukları enformasyonu nasıl değerlendirdikleri, aldıkları enformasyona güven duyup duymadıklarını araştıran bir çalışma planladık.

Yaşlı bireyleri korurken de zarar verdik

Geleneksel medyanın kullanımının yaygın olması, onu kullanan kesimin alışkanlıklarıyla mı ilgili? Sosyal medya ve internet üzerinden erişim 20 yıllık bir maziye sahip. 

Covid 19 sürecinde televizyon izleme pratiklerinin nüfusa göre dağılımı ile ilgili bir veri yok. Bence Türkiye’deki sosyal bilimlerin temel problemi bu tür Türkiye makro evrenini içeren verilerin olmaması. Ancak RTÜK istatistiklerine baktığımızda, Türkiye’de televizyon yoğun olarak kullanılıyor. TÜİK’in Türkiye’de 2019 hane halkı araştırmasında da şu var, internet daha yaygın olarak halkımızın kullanımında. Ama yaşa, toplumsal cinsiyete ve bölgelere göre kullanım pratiklerinde eşitsizlik var. Gazete kullanım pratiklerine bakıldığında satışın azaldığını görüyoruz ama televizyon artık evin medya ekosisteminin ayrılmaz bir parçası. Eskiden radyo evlerin olmazsa olmazıydı, şimdi onun yerini televizyon almış durumda. Burada şu önemli, bu televizyondaki programlar Covid süreciyle ilgili doğru ve nitelikli bilgi verdiler mi?

Bu süreçte takip ettikleri mecralarda kendilerine yönelik bir ayrımcılıkla, nefret diliyle de karşılaştılar. 

Bütün dünyada küresel olarak yaşlıların, kronik hastalıkları olanların virüsten daha fazla etkilendiğini Dünya Sağlık Örgütü de beyan etti. Bu nedenle en çok ölüm oranlarının 80 yaşın üstü olduğu vurgulandı. Türkiye’de de bunun üzerine 20 Mart 2020’de 65 yaş ve üstü kronik hastalıkları olanların salgından korunması için sokağa çıkmaları yasaklandı. Bu kararla birlikte sanki hastalığı yaşlı nüfus yayıyormuş gibi izlenim oluştu. Zaten Türkiye’de yaş ayrımcılığı örtük olarak vardı ama bu kararla birlikte günah keçisi gibi gösterildi yaşlılar. Sosyal medyada da üç tür tema saptadık. Birincisi yaşlıları koruma ve kollayıcı bir dil ama bu da 65 yaş üstü vatandaşlarımızın aktif vatandaşlık pratiklerini elinden alan bir söylem içeriyordu. İkincisi, küçümseme, dalga geçmeye yönelik bir eğilim. Onları çocuklaştıran bir söylemdi. Üçüncüsü, nefretin kendisiydi. Öfkeyle karışık, onları hastalığın nedeni olarak gören söylemdi. Bu üçü de problemliydi. Dünyadaki verilere baktığımızda şimdi 20-45 yaş arası bireylerin daha fazla hastalığa yakalandığını görüyoruz ama medyanın bu şekilde dolaşıma sokması, yaşlı bireyleri korumayı amaçlarken onların özne olma, yurttaş olma pratiklerini elinden alınmasına yol açtı. 

Araştırmanızda pandemi süreci gibi kriz anlarında enformasyonla kurduğu ilişkiye odaklandınız. Süreç nasıl şekillendi?

TÜBİTAK Sobag Covid 19 temalı özel bir çağrı çıkardı Nisan ayında ve mayıs ayına kadar araştırmayı tasarladık. Araştırma ekibi Akdeniz Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Geriontoloji Bölümünden Doçent Dr. Özgür Arun, Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Dr. Duygu Özsoy’la birlikte bir araştırma ekibi oluşturduk. İnterdisipliner bir konu bu. İletişim ayağı, geriontoloji ayağı ve dijital eşitsizlik ayağı var projenin. Biz sadece enformasyon arayışı diye bakmıyoruz, bu enformasyonu nereden aradıklarına da baktık. Geleneksel medya dışında dijital olarak neler yaptıklarına da odaklandık. Türkiye’de yaşlılar hangi enformasyon araçlarını kullandılar ve gündelik hayatta devam eden toplumsal cinsiyet, kültürel sermaye eşitsizlikleri dijital medya kullanmaya geldiğinde nasıl tezahür etti meselesini de odağa aldık. Biz çalışmaya “Covid 19 Sürecinde Yaşlıların Enformasyon Arayışı ve Enformasyon Değerlendirmesi” adını verdik. Proje numaramız da 120K613. Literatüre de baktığımız zaman yaşlıların enformasyon değerlendirme alışkanlıklarına baktık. Türkiye’de makro bir çalışma yoktu. Bu çalışmanın özelliği örneklemin Türkiye’ye evrenini temsil eden 12 bölgeden olması. 12 bölgede 1075 kişiyle çalıştık. Türkiye evrenini temsil edecek şekilde sahaya çıkıldı. Bu her bölgeyi temsil edecek bir il seçildi. Çalışma Antalya, Ankara, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir, Kayseri, Samsun, Trabzon ve Van’da yürütülüyor. 65+ yaş gruplarını da 64, 75 ve 75 üstü çalışmaya dahil ettik. Çalışmada sosyodemografik değişkenler yaş, cinsiyet, hane geliri, geçim biçimi, eğitim düzeyi ve çalışma durumunu ele alıyoruz.

Vatandaşlık hizmetlerine ulaşamayanlar oldu

Nasıl sorular yönelttiniz?

Burada Covid salgını öncesi ve sonrası gündelik yaşam pratiklerine de bakacağız. Gündelik yaşam pratikleri içinde nasıl bir medya diyetleri var. Pandemi süreciyle birlikte medya diyetleri nasıl değişti? Hane içindeki enformasyon araçları neler? Hem geleneksel medya hem yeni medya ortamlarını kapsıyor. Ne tür üyelikleri var dijital ortamlarda? Hangi aplikasyonları kullanıyorlar? Daha sonra da Covid 19’la birlikte hangi enformasyon türüne ihtiyaç duyduklarını soruyoruz. Enformasyon bilgi düzeylerini de ölçüyoruz. Hangi konuda bilgileri var, hangi konularda bilgilenmek istiyorlar. Covid 19 öncesi ve sonrası haber alma pratiklerini de soruyoruz. Nereden haber alıyorlardı, Covid 19’la beraber neler değişti? Mesela daha mı fazla televizyonu tercih ettiler? Bunları yaparken hangi kaynaklardan yararlandılar? Kamu kaynaklarından mı, sivil toplum örgütlerinden mi? Hangi kaynakları güvenilir buldular? Covid sürecinde kaynaklara ve içeriklere güven meselesini de soruyoruz. Risk durumunda yaşlıların eve kapatılması beraberinde şunu da getirdi, aktif kamusal alanda yurttaş olma pratiklerini elinden aldı. Bir yandan da dışarıda ne olup bittiğine ilişkin kaygı düzeyleri arttı. Dışarıyla hiçbir iletişim kurmama söz konusu oldu. Yalnız yaşayanlar için vefa grupları oluşturuldu ama güvenilir kaynaklara nasıl ulaştılar, salgını nasıl takip ettiler? Son olarak araştırmada şunu da sorduk, iletişim teknolojileri kullanmak mı yoksa iletişimin doğrudan kendisi mi sosyal izolasyonun üstesinden geldi. Geleneksel medya dışında da akıllı telefonla normal telefon arasında da fark var. Normal telefonla akrabalarıyla iletişim kurmuş olabilir. Akıllı telefonun da sağladığı bir takım olanaklar var. Bu da sosyal izolasyonun üstesinden gelmesinde ve kendini daha iyi hissetmesinde farklı bir katkı sağlamış olabilir. Bir de e-devlet meselesi var. Şu anda vatandaşlık hizmetleri özellikle Covid 19 döneminde daha fazla şey e-devlet üzerinden yapılmaya başlandı. E-devlet kullanım oranı bizim örneklemimizde daha düşük. Bir çok vatandaşlık temel işlemlerinin yapılmasıyla ilgili sıkıntı oldu. Araştırmada temel amaç makro data setini oluşturmak. Bulgulara dayanarak bir sonraki araştırmaların önünü açmak olacak. 

Pandemi sürecinde araştırmayı nasıl yürüttünüz? 

Bu özel bir çağrıydı. 6 aylık bir çalışma sürecimiz vardı. Telefonla ve yüzyüze yaptığımız anketler Ağustos ortasında bitti. Eylül-Ekim aylarında bulguları raporlamaya başlayacağız. 

Dijital bir eşitsizlik var

Her Yaşta’da yaptığımız röportajlarda pek çok insan Covid 19 süreciyle beraber sosyal medyayla daha ilgili olduğunu anlattı. Bu süreçte zoom kullanmayı öğrendiler, görüntülü aramalar popüler oldu, teknolojiye mesafeli olanlar bile bu süreçte yetenek geliştirdi. Sizin bulgularınız ne yönde?

 

Yaşlıların kendilerini daha iyi hissetmeleri için daha fazla enformasyona ihtiyaç duyduklarını ortaya koyuyor Batı’da yapılan araştırmalar. Enformasyon kaynaklarını daha iyi kullanırlarsa kendilerini yaşama daha ait hissediyorlar. Dijital eşitsizlik dediğimiz literatür burada devreye giriyor. Aslında üç aşamalı. Birincisi dijital erişim eşitsizliği. Erişimi var mı yok mu meselesi. İkincisi beceri eşitsizliği. Ne tür becerileriniz var, dijital sermayeniz var. Üçüncü bir eşitsizlik daha var, peki dijital beceriniz var da yaşamınıza nasıl değiyor bu beceriler? Yaşamda pozitif bir katkı sağlıyor mu? Dolayısıyla bu çalışmadan çıkacak bulgular da dijital becerilerin olup olmadığını gösterecek. Bir sonraki araştırmada yaşamın içinde neye değiyor buna bakmak lazım. Ankara’da Büyükşehir belediyesinin yaşlılara yönelik internet merkezi var. Bununla ilgili bir çalışma Alternatif Bilişim Derneği tarafından yayınlandı. Açık erişimde Yeşim Özdemir’le Mehmet Fiyon derledi. Makale şunu diyor, bu merkeze gidenler, Ankara’da Çankaya ilçesinde orta üst sınıf gelir düzeyine sahip yaşlılar. Ellerinde akıllı telefon var. Burada da onlara bir diyet öğretiliyor. Sınıf ve toplumsal pozisyon da onların belli bir araç kullanma pratiklerini belirliyor. Bütün bu çalışmalara kuşbakışı bakmaya çalıştığımızda toplumsal cinsiyetin ve gelirin çok önemli olduğunu görüyoruz. Toplumda sahip olunan pozisyon önemli. Bu araçlarla kültürel etkinliğe katılabilirsiniz, seyahatlerinizi planlayabilirsiniz, sadece verili olanla yetinmek zorunda değilsiniz. 

Sahada nasıl bir manzarayla karşılaştınız? 

Habere ulaşmak çok önemli. Bu bütün yaş grupları için önemli. Doğru enformasyona ulaşırsanız, alacağınız bireysel ve toplumsal önlem de doğru olur. Aynı zamanda doğru enformasyon sizin psikolojik kaygılarınızı azaltır, öz yeterliliğinizi güçlendirir. Çünkü enformasyonun niteliği, niceliği de sorunlu. Çalışma bunu da gösterecek. Bu nedenle de çalışmanın sonuçları sadece akademik camiayla da ilgili değil. Birçok bakanlığı da ilgilendiriyor. Neye güvendikleri ve neye ihtiyaç duydukları önemliydi, çalışma ilk elde buna cevap verecek. Disiplinler arası olması bu üç bilim dalının kesişmesiyle değerlendirilmesi de önemli olacak. Sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili bir yanı da var. 11. Kalkınma Planında 659. maddesinde yaşlanan nüfusa yönelik hizmet ve politikalar veriye dayalı yapılmalıdır deniyor. Bu da ihmal edilen bir şey. Sokağa çıkma sınırlaması devam ederken hangi veriye dayandırıldı? Nüfusun belli bir kesimini korurken, aktif özne olarak, güçlendirerek korumak gerekiyor. 

Güncel HER YAŞTA İNSANLAR & HİKAYELER Röportajlar

Diğer Öneriler