Hızlı hareket etmek ne kadar çağımızın yaşam tarzına uysa da, giderek daha sakin, doğayla ve gelenekle bağ kuran, teknolojiden ihtiyacı kadar faydalanan bir hayat isteyenlerin sayısı da çoğalıyor. Cittaslow felsefesi, bu ihtiyaçlardan ortaya çıkan ve buna uygun yaşam mekanlarına verilen bir isim. Türkiye’de “Cittaslow” yani yavaş şehir ünvanı alan yerlerin sayısı da giderek artıyor.
Yaşadığımız her şeyin farkına varmak, yediğimiz yemeği farkederek yemek, sevdiklerimizle geçirdiğimiz anları doya doya yaşamak. Artık pek çok insan bu istekleri hayatına uygulamanın yollarını arıyor. Cittaslow da bu fikirlerle ortaya çıkan bir felsefe. Hızlı yaşama alternatif olarak sakinliği sunuyor. Türkiye bu felsefeye uygun şehirleri giderek artan bir ülke. Yeni eklenen yerlerle beraber her bölgede bir cittaslow unvanına sahip ilçe bulmak mümkün. Cittaslow ünvanı olan yerlerden bazılarını inceledik.
Güdül Türkiye’nin sakin şehir ünvanı alan 18. şehri. Ankara’nın en küçük ilçelerinden birisi ve şehir merkezine uzaklığı 90 km. Batı Karadeniz bölgesiyle sınırı bulunuyor. Mimarisi, doğası, kültürü, tarihi ve sakinliğiyle öne çıkıyor. Bu özelliklerinin yanında İnönü Mağaraları, Sorgun Göleti, Kirmir Vadisi gibi doğal sürprizleri de var. Tarım ve hayvancılığın yapıldığı bölgede leblebicilik de yaygın. Milattan öncesine dayanan oyulmuş mağaraları Güdül’ün tarihin her döneminde varlık gösteren bir yer olduğunu ispatlıyor.
Van Gölü kıyısına komşu ilçelerden biri olan Ahlat tarihi açıdan da önemli bir ilçe. Coğrafi konumuyla bir köprü vazifesi göre bölge, özellikle Türklerin Anadolu’ya göç ettiklerinde ilk duraklarından biri olma özelliği taşıyor. İlçede Anadolu’daki Türk medeniyetinin ilk izlerini görmek mümkün. UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alan ve dünyanın en büyük Türk İslam Mezarlığı olma özelliği taşıyan Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı da ilçenin tarihi özelliklerinden biri. Mezarlık ‘Anadolu’nun Orhun Abideleri’ olarak niteleniyor. Ahlat müze kent olma özelliği de taşıyor.
Uzundere Türkiye’nin 11. Cittaslow kenti. 3 bin yıllık tarihinde pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Uzundere Erzurum’a 90 kilometre uzaklıkta. Doğal güzelliği yanında tarihi yapılarıyla da öne çıkıyor. Tortum Şelalesi, Tortum Gölü, Yedigölleri, Öşvank Kilisesi’nin yanında, 12,3 metre uzunluğunda Türkiye’nin en uzun ve geniş alanlı cam terası da Uzundere’de. Yamaç paraşütü ve rafting yapanların gözde merkezlerinden. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne aday gösterilen Tortum Şelalesi Türkiye’nin de en büyük şelalesi. 21 metre genişliği ve 48 metreden dökülen suyuyla yerli ve yabancı turistlerin uğrak noktası.
Göynük tipik bir Osmanlı kasabası olarak günümüze kadar korunmuş. Yüksek tepeler arasında, akarsuların geçtiği vadilerde, karşılıklı yamaçların tabanına ve eteklerine kurulmuş. Tarihi, kültürel ve doğal güzelliklerini korumayı başarmış Göynük’te geleneksel değerler de aslına uygun olarak yaşatılmaya devam ediliyor. Üstelik yaklaşık 700 yıllık bir geçmişe dayanan mimari dokusu da günümüze kadar bozulmadan ulaşmış. 180 yıllık Gürcüler Konağı’dan kent müzesine dönüştürülen Gürcüler Müzesi ve 1331-1335 yılları arasında hamam ile birlikte külliye olarak yaptırılmış Gazi Süleyman Paşa Camii, Göynük’ün özel yapıları arasında. Sünnet ve Çubuk Gölleri de buranın doğal güzellikleri arasında. İlçede yörenin kadınları tarafından dokunan kumaşlar ve ağaç oymacılığı sanatıyla üretilen çeşitli süs eşyalarıyla mutfak gereçleri de bulunuyor.
Kordontepe denilen dik bir tepenin üzerine kurulu ilçe Ordu il merkezine 13 kilometre uzaklıkta. Tarihi İÖ 8. yüzyıla kadar uzanan, daha önce Vona adıyla anılan kentin ismi 1945’te Perşembe olarak değiştirildi. Yason Burnu ve Çam Burnu isimli iki büyük kara parçasının ortasında geniş bir liman uzanıyor. Evliya Çelebi bu limanı “burası büyük bir limandır. Gemilerin demir bırakmadan yatması mümkündür” diye anıyor. Burası yüzyıllar boyunca denizcilere ev sahipliği yapmış. Bugünkü Kalekaya Mahallesi yakınlarındaki kalenin Cenevizliler tarafından inşa edildiği düşünülüyor. Üzerinde küçük bir deniz feneri ve Rumlar tarafından tekrar inşa edilen Yason Kilisesi bulunan Yason Burnu’nun kıyılarında İÖ 1. yüzyıldan kalma antik balık havuzları, 2400 yıl öncesine ait değirmentaşı şeklinde yapılmış iskele tabanları mevcut. 40 kilometre uzunluğundaki sahilinde sualtı mağaraları, Aktaş, Belicesu, Efirli ve ince, beyaz kumuyla tropik plajları andıran Çaka gibi birbirinden güzel kumsalları yer alıyor. İlçe aynı zamanda başta çift tepeli karabatak olmak üzere pek çok kuşa mesken. Tekne helvası da gastronomik zenginliklerinden.
Sultan Dağları’nın eteklerinde, Hoyran Gölü kıyısında kurulmuş 1096 metre yükseklikte bir yerleşim olan Yalvaç’ta neolitik dönemden bu yana yerleşim olduğu arkeolojik kazılarla ortaya çıktı. Roma döneminde Sezar’ın Şehri olarak anılan Yalvaç’da bu dönemden pek çok kalıntı var. Antiokheia antik kenti de Yalvaç sınırları içinde. Uzunluğu 3 bin metreyi bulan surlarla çevrili. Augustus Tapınağı, su kemerleri, stadium, Roma hamamı, Tiberius alanı, Ay Tanrısı Men adına yapılan Men Kutsal Alanı, bölgenin önemli kültürel varlıkları. Hoyran Gölü’nde bulunan Limenia Adası da tarihi eserlere ev sahipliği yapıyor. İçinde bir tapınağın olduğu adanın yamaçlarında ise kaya mezarları var. Hamitoğlu Beyliği zamanında yapılan Devlethan Camisi (Ulu Cami), Osmanlı döneminde yapılan Heydanoğlu Camisi, Emir Ahmet Türbesi de önemli tarihi eserler arasında. Yalvaç’ın doğal zenginlikleri arasında kıyısına kurulduğu Hoyran Gölü, Gemen Korusu, Gazniri Bölgesi, Düzkır Orman Alanı, Akar Donar Mağarası, Ayı İni Mağarası ve Değirmen Önü Mağarası var. Ayı İni Mağarası’nda yer alan su sarnıçları burasının Bizans döneminde de kullanıldığını düşündürüyor.
Sakarya il merkezine 65 kilometre uzaklıkta olan Taraklı, etrafı dağlarla çevrili dar bir vadide bulunuyor. Hisar Tepesi’ndeki iki su sarnıcı İÖ 2000-1000 yılları arasına tarihleniyor. Osmanlı’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olan Taraklı tarihi evleri, çarsısı, çeşme ve hamamlarıyla Osmanlı şehir dokusunun ve sivil mimarisinin çok iyi korunduğu yerlerden. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Taraklı için, “kalesi viran bir biçimde olup; bağlı bahçeli, akarsulu, bir dere içinde 500 kadar hanlı, evli, tahta ve kiremit örtülü şirin bir kasabadır” diyor. İlçe ismini halkın şimşir kaşık ve tarak yapmasından alıyor. Mimar Sinan tarafından 1517 yılında yapılan, kurşun kubbesinden dolayı Kurşunlu Cami olarak da anılan alttan ısıtmalı Yunus Paşa Camisi kentin en önemli kültürel varlıklarından biri. Ulucami Mahallesi’nde bulunan ahşap Hacı Atıf Han da İpek Yolu üzerindeki kervanların konakladığı tarihi bir han. Taraklı’ya bağlı Hacıyakup Paşalar köyündeki Bizans döneminden kalma kil hamamı kaplıcaları günümüzde de işlevini sürdürüyor. Taraklı çam, kayın, köknar, meşe ve şimşir ağaçlarıyla kaplı bir coğrafya.
Şanlıurfa’nın ilçesi olan Halfeti, Fırat Nehri kıyısında sarp kayalıkların eteğinde bulunuyor. Kesme taştan, iki katlı ve bahçeli, yüzünü Fırat’a dönmüş evlerden oluşuyor. Yapılarının bir kısmı Birecik Baraj Gölü’nün suları altında kalan bölge pek çok medeniyete de ev sahipliği yapmasıyla öne çıkıyor. Rumkale, Halfeti’nin en önemli tarihsel varlığı. Asur kralı III. Salmanassar tarafından İÖ. 855 yılında zapt edildiği zaman Şitamrat adını taşıyordu. Antik Grekçede Urima adını aldı. Süryaniler ise Kal’a Rhomeyta ve Hesna d’Romaye adlarını kullandı. Şehir Arapların eline geçtikten sonra Kal’at-ül Rum adını, II. yüzyılda Bizanslıların eline geçince ise Romaion Koyla adını aldı. Bir yarımada üzerine kurulmuş olan Rumkale, 1293’te Memlukların eline geçene kadar, 90 yıl boyunca Birleşik Ermeni Kilisesi’nin merkeziydi. Rumkale’de, Ermeniler açısından kutsal sayılan Aziz Nerses Kilisesi, Süryaniler açısından kutsal sayılan bir manastır bulunuyor. Ermeni tarihine ait pek çok dini eser bu kalede kaleme alınıp resimlendi. Ortaçağ Ermeni dini resminin ustalarından kabul edilen Toros Roslin bunlardan biri. Ressam, Bugün Erivan Müzesi’nde bulunan 1256 tarihli “Zeytun İncili” ile ABD’de Walters Art Museum’da sergilenen “Sebastia İncili”ni 13. yüzyılda bu kalede yaşarken resimledi. Şehir ayrıca siyah gülün yetiştiği tek yer olarak kabul ediliyor.