Her YaŞta
agesa-logo

40’lı Yaşlar Anlatıyor: Hayat Meğer Ne Hızlıymış

 40’lı Yaşlar Anlatıyor: Hayat Meğer Ne Hızlıymış

Başlarken: Mart ayında hayatımız aniden değişti. Dünyayı saran pandemi gündemi bizi de etkisi altına aldı; karantina, sosyal mesafe, maske, hijyen kavramları hiç olmadığı kadar hayatımıza girdi. Bu süreci her yaş grubu farklı yaşadı. Her Yaşta sitesi olarak, konunun muhataplarına ulaşıp yaşadıkları zorlukları aktarmaya çalıştık. Bu diziyle beraber 40’lı yaşlardan başlayarak 10 yıllık yaş dilimlerini kapsayacak şekilde insanlara “Pandemi öncesi ve sonrası”nı sormayı, yaş dilimleri arasındaki deneyimleri ortaya koymayı hedefledik. İyi okumalar.

Hayat Birden Yavaşladı, Meğer Herşey Ne Hızlıymış

“Bir gün iş çıkışı aradılar, ‘Ertesi günden itibaren evden çalışmaya başlıyoruz’ dediler. O hafta 3 tane toplantım vardı, öyle şaşırdım ki, boşluğa düştüm.” 41 yaşındaki Feray pandemi sürecinden itibaren evde çalışmaya başlayanlardan. Ailesiyle yeniden tanıştığını söyleyen Emre; annesine hasret çeken Ali; kendine yeni hobiler bulan Nurdan ve ilk günler maske takmayanlara öfkelenen Turgay… Hepsinin ortak noktası, hızlı bir hayata ara vermenin şaşkınlığı.

Ayça Örer

“Bir gün işten aradılar, ‘ertesi günden itibaren evden çalışmaya başlıyoruz’ dediler. O hafta 3 tane toplantım vardı, öyle şaşırdım ki, boşluğa düştüm. İlk günler ‘artık istediğim kadar uyuyabilirim’ diye düşündüm. O hafta hiç uyuyamadım, sonraki hafta da. Sonraki hafta da. En sonunda farkettim ki, aslında evde olduğum zaman kaygılanmaktan hiç evde olmanın keyfini çıkartamıyorum.”

Feray, pandemi başından itibaren evden çalışmaya başlayanlardan. Yönetici asistanlığı yapıyor. İlk günler salgın haberlerini aldıkça ofiste geyik yaparken, salgın Türkiye’ye gelince tedirginlik duymuş. “Ne yapacağımız konusunda bir fikrimiz yoktu, çünkü salgın gözünüzle görebileceğiniz bir afet değil” diye anlatıyor o günlerini.

Eşiyle yaşıyor. Ailesi Balıkesir’de. Annesi Nisan ayında İstanbul’a gelecek, kalacakmış. Yasakların başlamasıyla beraber bu ihtimal suya düşmüş. Ocak ayından beri görüşememişler:

“Ben annemin babamın ‘yaşlı’ olduğunu bu salgın döneminde anladım. Her gün sokağa çıkan, bütün günü neredeyse dışarıda geçiren insanlar bir anda eve kapandı. Bütün eğlenceleri sokakta kaldı. Annem uzun zaman ‘çiçeklerim ne oldu, bahçem ne oldu’ diye yazlığı düşünerek üzüntü çekti. En son hasta olacağını düşünüyordum. Geçen komşuyla apartmanın yanındaki vişne ağacına çıkmışlar, topladıkları vişneleri reçel yapmaya başlamışlar. Baktım neşesi yine yerine gelmiş.”

Feray’ın kendine ait de bir farkındalığı olmuş bu süreçte:

“Ben de yaşlıymışım hissine kapıldım ilk kez. Geçen sokağa çıkarken baktım en kolay, rahat kıyafet neyse ona gidiyor gözlerim. Eskiden renkli giyinmeyi severdim, takılara bayılırdım. Şimdi bunları nasıl temizleyeceğim diye düşünmekten, hiç birini takamıyorum. İlk kez ben de ‘Sen 41 yaşında koskoca kadınsın’ dedim kendi kendime.”

Hayat yavaşladı ben yaşlandım

“Salgınla beraber kesinlikle yaşlandım.” Böyle diyor Ali. 47 yaşında. Bilgisayar mühendisi. Ona böyle düşündürense, hareketsizlik:

“Ben resmen Lunapark’taki balerin gibi yaşıyormuşum hayatı. Döne döne. Salgın başlayınca o kadar yavaşlamak zorunda kaldım ki, resmen jetlag gibi bir his oluştu. Sabah 6’da kalkıyordum, işe gidiyordum, iş çıkışında bazen sporum vardı. Eve kapanınca hepimiz zembereği bozuk saat gibi birbirimize sardık.”

Vücudunda yerli yersiz ağrıların oluştuğunu söylüyor:

“Öncesinde o kadar hareketliymişim ki, evde durunca vücudum ağrımaya başladı. Annemi çok özledim. En az haftada bir kez görüşürdük. Kendimi taşıyıcı olarak gördüğümden ziyaretine bile gidemedim korkudan. Hareketsizlik, aile hasreti derken kesinlikle yaşlandım.”

Ancak yine de bu süreci iyi yönleriyle de anıyor. İleride bugünleri “sakinlikle” anacağını söylüyor:

“Sakin kalmak iyi de geldi. Şimdi bakınca ‘o kadar koşturacak ne vardı ki?’ diyorum.”

Oğlan büyümüş meğer

“Çocuğumla en son ne zaman bu kadar çok vakit geçirdim, onu dinledim bilmiyorum. Oğlan büyümüş meğer. Bana sorduğu sorular, merakları, meseleleri yorumlama tarzı beni hayrete düşürdü.”

Emre kurumsal bir holdingin satın alma bölümünde çalışıyor. Durgunluğa giren işleri nedeniyle yarı zamanlı çalışmaya başlamış. Ailesiyle daha çok vakit geçirmiş ve onları yeniden tanıdığını düşünüyor:

“Bize bu süreç iyi geldi, birbirimizi yeniden tanıdık, tahammülümüz arttı. Saçmasapan şeylere kızmayı bıraktık. Bir de çevremizde korona nedeniyle kayıplarımız oldu. Bu da bizi birbirimize daha çok yakınlaştırdı açıkçası.”

Origamide harikalar yarattım

Fransa’dan aldığı origami kağıtları durdukları yerden nihayet çıkmış. Pandemi süreci öğretmenlik yapan 42 yaşındaki Nurdan’a yeni bir hobi kazandırmış. Öyle ki artık çalışmaya başlasa da akşamları bu hobisine vakit ayırmayı hedefliyor:

“Dünyanın dört bir yanında benim gibi origami meraklısı insanlarla tanıştım. Videolar izledim, atölyelere katıldım. O kadar güzel şeyler yapıyorlar ki, insan heves ediyor. Bayramda apartmandakilere kendi yaptığım kutuların içine koyduğum şekerleri dağıttım. Kuzenlerime, öğrencilerime içinde kağıttan kuşların olduğu kargolar gönderdim. Bu beni sakinleştirdi.”

İlk günler ateş topu gibiydim

Turgay 40 yaşında. 3 ay evde kaldıktan sonra mesaili işine geri dönenlerden. Editörlük yapıyor. İlk günlerin kendisinde öfke yarattığını anlatıyor:

“İlk günlerde olağanüstülükle karşı karşıya olmanın tedirginliğini hissettim. Belirsizliğin getirdiği can sıkıntısı da vardı. Aşırı dikkatliydim. Gevşekliklere, kurallara uyulmamasına fazla sert reaksiyonlar gösteriyordum. Sonra hapis hayatı gibi gelmeye başladı ev. Zamanla daha az ciddiye almaya başladık diyemem ama ‘Bu şekilde yaşanmaz’ hissi oluştu. Çalışmak zorundayız. Yeni normale girdiğimiz süreçte zihni olarak buradan çıkmış gibiyiz. İnsan bir taraftan ev hapsinden çıkmış olmaktan seviniyor ama bunun daha ağır döneceği endişesi de var. Ekonomik olarak da gerginim. İlk zamanlardaki karamsarlık yok çünkü kavramlara alıştık, duruma alıştık, bu şekilde devam da etsek psikolojik olarak daha rahatız.”

Turgay’ın annesi yasağın ilk günlerinde Trabzon’da kalmış, o günleri şimdi gülerek anlatsa da, hayli zorlanmışlar:

“Annem Trabzon’da, babam İstanbul’da kaldı. 1 buçuk aylık hasret boyunca sürekli başvurularda bulunduk ama bir türlü izin alamadık. Nihayet izin çıktı da, bu hasret bitti. Herkes birbirinin kıymetini anladı.”

Güncel Röportajlar

Diğer Öneriler