Pazar günlerinin hayalini kurarak geçirdiğimiz haftamızın nihayet sonuna gelmişizdir. Birçoğumuz, ortak tatil günü olan pazar günü için hafta boyunca neler yapacağını düşünür. İşe ya da günlük rutinlerimize dönmeden önceki son değerli özgürlük günümüzü boşa harcamadığımızdan emin olmak için yapacak bir şeyler bulmak oldukça değerli. Pazar günü yapılacak şeyleri düşünmek bazen zor olabilir. Yapılacak pek çok farklı aktiviteyi önceki haftalarda yapmış ve sanki geri pek bir şey kalmamış gibi hissediyor olabiliriz. Birkaç haftanın da öncesine; birkaç yıl, hatta birkaç on yıl geriye gidip eski İstanbulluların pazar günleri neler yaptığından ilham alalım dedik.
Günümüzde sınırları Kocaeli’den Tekirdağ’a uzanan İstanbul’un, çok değil daha 100 yıl öncesine kadar merkezi Eminönü, Beyoğlu ve Üsküdar bölgesi ile sınırlıydı. Ortaköy, Florya, Bebek ya da Beykoz şehrin dışı sayılırdı. Şimdi ise İstanbul’un her ilçesi ya da semti neredeyse ayrı bir şehir merkezi. Pazar aktivitemizin odağını eski İstanbul’a çevirdiğimiz için sınırlarımızı da şu an Fatih ilçesine bağlı olan Eminönü bölgesi ile Beyoğlu ve Üsküdar ilçeleri olarak belirliyoruz.
Şehrin gürültüsünü karşılaştıracak olsak şimdikiyle yarışamazdı belki ama İstanbul’un curcunası hiçbir zaman eksik olmadı. İnsanlar da her zaman kendilerini ait hissettikleri doğaya, yeşile kaçma dürtüsüyle hareket ettiler. Gülhane Parkı da şehrin içinde kocaman ağaçlarıyla, rengarenk çiçekleri ve cıvıltılı kuşlarıyla ziyaretçilerini ağırladı. Üstelik o zamanlarda festival alanı gibi insanların eğlenebilecekleri aktiviteler de parkta yer alırmış. Hayvanların hapsedilmesini desteklemesek de bir zamanlar Gülhane Parkı’nda bir hayvanat bahçesi de yer alıyordu. Üstelik parkta Barış Manço, Cem Karaca gibi Türkiye müzik tarihine damga vurmuş isimlerin de konser verdiği bir konser alanı da bulunuyordu. Şimdilerde yine benzer şekilde parkın daha keyifli hale gelmesi için çalışmalar yapılıyor. Konser ve söyleşi gibi etkinlikler tekrar düzenlenmeye başladı. Büyükşehir Belediyesi’nin internet sitesi ya da sosyal medya hesaplarını takip ederek etkinlikler hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Yürüyüş alanları, çocukların rahatça oynayacağı parklar ve belediyeye ait restoran ve kafeler bulunuyor.
Bir diğer restoran ise İstiklal Caddesi’nin Taksim girişinde, Fransız Kültür Merkezi’nin hemen karşısında yer alan Hacı Baba Lokantası. 1921 yılında Hüsn-ü Tabiat adıyla konuklarını ağırlamaya başlamış. 1950 yılına kadar da bu isimle devam etmiş. Üç farklı yemek salonu olan Hacı Baba Lokantası’nın en çok tercih edilen yemekleri ise kuzu tandır, patlıcanlı hünkar kebap, beğendili kebap ve dana kapama.
Bahsedeceğimiz son restoran ise Develi Lokantası. İlk şubesi 1912’de Gaziantep’te açılan lokantanın sahibi Develi ailesi bir süre sonra İstanbul’a taşınmış ve işlerini büyütmeye karar vermiş. 1966 yılında Samatya’ya yerleşerek burada hizmet vermeye başlamışlar. Yemeklerinde kullandıkları malzemelerin tamamı yöresel: Yağ Urfa’dan, bulgur ve salça Antep’ten, biber Maraş’tan… Fıstıklı kebap, yuvalama ve simit kebabı Develi Lokantası’nın spesiyalleri. Kurucuları Antepli olunca baklavasız bir kapanış da düşünülemez tabii.
Hamam kültürü günümüzde yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutmuş olsa da Osmanlı’dan günümüze ulaşmış ve özellikle kadınlar için bir sosyal aktivite olarak günlük yaşamda varlığını sürdürmüştür. Bayram hamamı, gelin hamamı gibi özel günlerin dışında kadınların toplanıp eğlendikleri, sohbet ettikleri ve aynı zamanda temizlendikleri sosyal aktivitelerden biridir. Mahalle kültürünün yaşadığı bölgelerde de hala devam ediyor. Kadın arkadaşlarınızla böyle bir hafta sonu planı yapmak isterseniz gidebileceğiniz tarihi dokusunu koruyan hamamları şu şekilde sıralayabiliriz: Cağaloğlu Hamamı, Çemberlitaş Hamamı, Mihrimah Sultan Hamamı, Hürrem Sultan Hamamı, Galatasaray Hamamı, Süleymaniye Hamamı, Kocamustafapaşa Hamamı, Üsküdar Şifa Hamamı.
İstanbul halkının denize girmeye başlaması ve plaj kültürünün oluşması sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Rusya’daki devrimden kaçan Beyaz Ruslar Florya’dan başlayarak tüm İstanbul’da “deniz hamamı” adı verilen plaj alışkanlığını başlatmışlardır. Menekşe Plajı, Caddebostan Plajı, Salacak ve Küçüksu Plajları ile Boğaz’da halk plajları da bu dönemden itibaren ortaya çıkmaya başlamış ve İstanbulluların pazar günü aktivitelerinden biri haline gelmeye başlamıştır.