Asırlar öncesinden yazdığı yazılarla bugüne ışık tutan ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyyahatnamesi’ne şöyle başlar:
“Sen 1050 Muharrem’in aşure günü kaybolduğun kutlu gecede nice dualar ve inna ateyna suresini bin kez okudum. O gece rüyamda seni gördüm. Bursa’da Emir Sultan hazretlerini ziyaret edip ondan yardım istiyordun ağlayarak (seyahat rica edüp buka ederdin). O gece bütün evliyalar benden rica edip senin seyahate gitmene izin vermemi istediler. Ben ve bütün evliyalar sana destur verdik fatiha okuduk.”
Evliya Çelebi’nin hikayesi 10 Muharrem’de başlamış. O dönemlerde de çeşitli coğrafyalara sirayet etmiş bu gün için rivayet muhtelif.
Bir kere Muharrem ayı Zilkade, Zilhicce ve Receb ayıyla birlikte İslam’da savaşmanın yasak olduğu dört aydan biri. Ayrıca bu ayda önemli olayların vuku bulduğu kabul ediliyor. Dünyanın yaratılışı, Hz. Eyyub’un hastalıklarından kurtuluşu, Hz. Yunus’un balık karnından çıkışı, Hz. İsa’nın göğe yükselişi, ilk yağmur, Hz. İbrahim’in ateşe atılışı, Hz. Musa’nın Tûr-ı Sînâ’ya çıkışı, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi bu aya izafe edilen olaylardan bazıları.
Metin And, Kazvinî’nin Acayibü’l-Mahlûkât kitabına dayanarak Aşure günü de olan onuncu gün için şu olayları sıralıyor: Hz. Adem’in pişmanlığı; Hz İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsâ’nın doğuşu; Hz.İbrâhim’in atıldığı ateşin Allah’ın buyruğuyla soğuması; Hz. Yakub’un, oğlu Hz. Yusuf için ağlamaktan kör olan gözlerinin açılması; Hz. Yusuf’un tutukluluktan özgürlüğe kavuşması; Hz. Süleyman’ın tılsımlı yüzüğünü bulunca krallığının ululanması; Hz. Yunus’un dua ve öğütleriyle Ninova kentinin kurtuluşu; Hz. Eyyub’un iyileşmesi; Hz. Yahya’nın doğuşu; Hz. Zekeriyyâ’nın çocuğu olsun diye ettiği duanın kabul edilmesi; Hz. Musa’nın kutsal Tuva vadisinde ateş ağacını görüşü; Hz. Musa ve kavminin Mısır’dan ayrılışı. Bunun gibi Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yûsuf’a kavuşması, Hz. Nûh’un Cudî dağına varışı…
Bütün bu olayların ardından feraha varmak için hazırlanan aşa verilen isimse Aşure. Evliya Çelebi eş anlamlısı olarak Karış Katış diyor, Farsça’da katmak, karıştırmaktan gelen Aşur fiiliyle adlandırılıyor.
Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan Anadolu Yemek Sanatı kitabına göre aşure tarifi şöyle:
Bir gece öncesinden buğday, fasulye ve nohut ayrı ayrı ıslatılır. Buğday iyice piştikten sonra ayrı ayrı pişirilmiş nohut ve fasulye de katılarak bir süre daha kaynatılır. Şeker ve yıkanmış üzüm ilave edilir. Küçük doğranmış incir, kayısı eklenir. Beş dakika daha pişirdikten sonra karanfil karışıma dâhil edilir. Pişen aşure sıcak sıcak kâselere alınır. Üzeri ceviz ve tarçın ile süslenir.
Bazı yörelerde aşureye bakla, börülce, mısır katılıyor, süslemek için nar ve susam kullanılıyor. Yine bazı yörelerde aşure pekmezle tadlandırılırken, bazı yörelerde süt ekleniyor.
Tuzlu aşureyse, pek yaygın olmayan bir tarif.
Nohut ve fasulyeyi bir gece önceden ıslatalım. Bir tencereye eti ve tuzu koyup kaynatalım. Pişme tamamlanmak üzere iken etin üzerine buğdayı koyup kaynatalım. Yarı pişmiş hale geldiğinde önce nohutu ardından fasulyeyi ekleyelim. En son pirinci ekleyelim ve kaynatalım. Suyu iyice azaldığında sütü ilave edip biraz daha su ekleyerek bir taşım daha kaynatalım. Cevizi iri parçalar halinde dövelim ve aşureye ilave edelim. Ayrı bir yerde tereyağını eritelim ve rendelenmiş soğanlarla baharatları tereyağında kızdıralım. Servise almadan önce bu tereyağlı baharatlı sosu ekleyelim.