Her YaŞta
agesa-logo

Elli Yıldır Oyuna Devam

 Elli Yıldır Oyuna Devam

Bülent Ortaçgil’in 50. müzik hayatını kutlayan son albümü Elli Buçuk geçtiğimiz günlerde yayımlandı.  Albüm dört yeni kayıttan ve Ortaçgil’in daha önce gün yüzüne çıkmamış 1960’lı yılların sonlarında kaydedilmiş parçalardan oluşuyor.

Elli Buçuk, müzik hayatına yeni başlamış, tek gitarıyla kendi yazdığı, kendi bestelediği parçaları yorumlayan Ortaçgil’le müzikal açıdan ve hayat deneyimi açısından daha olgun daha bilgin Ortaçgil’i aynı notalarda buluşturan ve elli yıllık bir çemberi kapatan bir albüm. Albümdeki erken dönem kayıtlarda, varoluşçu, soran, sorgulayan ama lirik hümanizmi de elden bırakmayan bir bakış açısı hâkim yeni kayıtlarda ise hem sorgulayan hem de iyimserliği bir an olsun bile unutmayan tavır öne çıkıyor. Yaş olgunluğu ve tüm derin birikimiyle, dünyanın kaosu, belirsizliği içerisinde debelenenlere iyimser nasihatler vermeyi ihmal etmiyor. Mesela, yeni parçalardan Hangisi Hayat? Yaşamın zıtlığını, eşitsizliğini, fırsat zamansızlığını sorgulayan etkileyici bir parça. Göründüğü Gibi’de ise, yaşam zorlu, yollar çıkmaz, şartlar kısıtlı diyor ama “Bu iş her şeye rağmen olabilir Yonca” öğüdü verip, “İşer zor bilirim ama sen yaparsın” diye de bitiriyor parçayı. Olmuyor Blues’da yaşadığımızın çağın tuhaflıklarını, çarpıklarını, daraltıcı halet-i ruhiyesini tasvir ediyor. Albümün adını veren Elli ise Ortaçgil’in külliyatındaki parçaların sözlerinden oluşan bir kolaj.

Elli yıl sonra da oyuna devam

Elli yıl sonra da oyuna devam

Bazı müzisyenler öyle ya da böyle hayatımızın fon müziğini oluşturur. En mutlu zamanlarımızda da en mutsuz en zorlu zamanlarımızda da mutlaka bir yerlerden sevdiğimiz müzisyenlerin parçalarını duyarız. Ortaçgil de böyle bir müzisyen. Elli yıldır hayatımızın içerisinde. Hiçbir zaman ana akımın bir parçası olmasa da onun sözlerine, parçalarına denk gelmemiş çok az insan rastlarız. Ortaçgil’i müzik dünyamızda özel kılan durum ise onun mesleki idealizmi olsa gerek. Dolgun maaşlı kimya mühendisi olabilecekken, elindeki imkanları kenara itip kendine daha fazla yalan söylememek için her türlü olumsuz şarta rağmen müzikle yaşamaya tercih bitmiş. Üstelik en 20’li ve 30’lu yaşlarında albüm yapabilmek ve konser verebilmek için büyük zorluk çekmesine rağmen bir kez olsun bile oyunu sistemin belirlediği şartlara göre yapmamış. Lakin Ortaçgil, bu durumdan hiç şikâyet etmemiş; samimiyetsiz bir müzik üretmek yerine, inandığı ve beğendiği şarkıların peşine düşmüş hep bir nevi ‘değirmenlere’ karşı söylemiş şarkılarını. Gerektiğinde gitar dersi vermiş, kitap çevirmiş vermiş ama müziğini basitleştirmemiş, samimiyetinin kaybolmasına izin vermemiş bir müzisyen. Bugün Türkiye pop müzik tarihinin mihenk taşlarından ‘Benimle Oynar Mısın’ mesela ilk yayımlandığı dönemde bugün için komik görünecek bir satış rakamı yakalamış; buna rağmen geleceği bir yerden yakalayabilmiş. 

Onun müziğe dair bugün için romantik kaçabilecek idealizmi parçalarını zamansız kılmış. Türkiye gibi bir yerde elli yıl barajını da ancak bu sayede yıkabilmiş. Her yaşında her olumsuzlukta oyuna yeniden başlama dirayetini gösterebilmiş. Kendi inat hikayesiyle notaların büyüsünü bir yerlerde eritebilmiş. “Oyuna devam, biz hiç yorulmadık, biz hiç yenilmedik desem yalan, oyuna devam, biz hiç kaybolmadık”

Bu su hiç durmaz

Bu su hiç durmaz

Ortaçgil’in külliyatında bazı temalar sıklıkla öne çıkar, bunlar: oyun, deniz, aşktır. Ortaçgil bu temaları parçalarında bir yanıt bulmak için değil tam tersine yeni sorular sormak için kurgular. Hayatın bir oyun olduğunu hepimizin belirli rollere girmemizi ve oynadığımız oyunların tuhaflıklarını sorgular mesela. Esas meselenin bu sınırları aşabilmek olduğunu hatırlatır “Doğuştan esir olsam yeni de oynar mısın benimle?” Deniz ise kent yorgunluğundan lirik bir kaçış teması olarak karşımıza çıkar, kente dönüş yolunda bile akıllarda deniz vardır “Deniz kokusu getiriyorum…” Ortaçgil, şarkılarında aşkın hep “tek kişilik bir düş” olduğunu; aşkın ancak sevgiye dönüşürse bir dengeye dönüşeceğini hatırlatıyordu. Bununla beraber aşkın insana iyi gelen tarifsiz güzelliğini de unutmuyordu parçalarında… Bir Eylül akşamı aynı posta kutusuna, değişik zamanlarda mektup gönderenleri, yalnız edilen bir kahvaltının, yalnız  yakılan sigaranın can sıkıcılığından, hayatın içindeki tüm bu ufak detayların bile “sensiz” bir anlamı olamayacağını, aşık olmanın insan “çığlık çığlığa” bir duygu yarattığını, etraftaki seslerin, yüzdeki çizgilerin bile değişebileceğini, tüm sokakların sevgiliye çıkacağını, tüm şarkıların sevgili için yazılacağını ve bütün bu coşkun ruh halinin sonunda sevgilinin ismini duraklara, kaldırım taşlarına, hatta kirli araba camlarına bile yazdırabileceğini fısıldıyordu bizlere. 

Ortaçgil’i yaklaşık 12 yaşımdan beri aralıksız bir şekilde dinliyorum. Onun şarkıları benim hayatımın fon müziği adeta; âşık olduğumda, canım sıkıldığında, hayatım çıkmaz sokaklara sapınca hep onun şarkılarından destek almaya çalıştım. Kulağa bayat bir romantizm olarak gelebilir ama ben onun şarkılarından çok şey öğrendim; en azından bazı duygularda yalnız olmadığımı onun da benzer sıkıntılardan geçtiğini bilmek beni iyi hissettirdi. Onun hayata bakış açısını kendime rol model olarak almaya çalıştım; onun insan ilişkilerini tarif ederken kullandığı “hiç oynamadık seninle” sözünü hiç aklımdan çıkarmadım mesela. Bu sebeplerden ötürü Ortaçgil’in hayatımdaki yeri hep çok bambaşka oldu. Dolayısıyla onun hakkında çıkan kitapları, röportajları ezberleyene kadar okumaya çalıştım. Hayata bakış açısını, kimleri dinlediğini hep çok merak ettim. Kendisiyle tanışma şansım oldu, Ortaçgil’den “Bülent abi” ye terfi ettim. Ortamlarda göğsümü gere gere havamı attım. 

Türkiye’de zaman sanatçılar için kumdan kale, ona direnebilen ve zamansızlığı yakalayabilen çok az müzisyen var. Ortaçgil bu isimlerden biri. Tam elli yıldır suyun ters istikamete doğru bir coğrafyada değirmenlere karşı şarkı söylemek kolay değil… Ortaçgil iyi ki var. 

Güncel HER YAŞTA Keşfet MODA & SANAT

Diğer Öneriler